HÜCRELERE KARŞI DEVRİMCİ ORTAK DURUŞ,,,

Tutuklu ve şehit yakınları olarak oluşturduğumuz TUYAD-DER in kuruluş amaçlarını ve neden böyle bir çalışmaya ihtiyaç duyduğumuzu, egemenlerin devrimcilere ve devrimci tutsaklara yönelik saldırılarının amaçlarını ortaya koymaya çalışacağız.

TUYAD-DER 92 sonrası, öncelikli olarak oluşturmamız gereken bir örgütlülüktü. Fakat hareket olarak yaşadığımız sorunların dayattığı olumsuzlara bağlı olarak, hem iki ateş arasında oluşumuzun yarattığı dezavantajlar ; hem de bu dezavantajlardan kaynaklanan moral, motivasyon yitimi ve buna bağlı olarak , örgütlülüğün dağılması kendini dayattı. Doğal olarak bu olumsuzluklar bütün alanlarda yaşandı. Bu alanların bir parçası olan tutsak yoldaşlar, ve şehit yakınları da nasibini aldı. İnsanlığın güzel ve onurlu geleceği için mücadele eden devrimci yoldaşlarımız, bir yandan faşizm tarafından işkenceden geçirilirken, tutsak edilirken, gözaltında kaybedilip yargısız infaz edilirken; diğer yandan faşist rejime taş çıkartırcasına tasfiyeci-çeteci mantık: faşizmin işkence tezgahlarında direniş destanları yaratan, canını, bedenini, yüreğini ortaya koyan, mücadeleye yirmi-yirmibeş yılını veren evini işini mahallesini devrimcilere açan, bütün devrimcileri sahiplenen, cebindekini bütün parasını devrimcilerle paylaşanlar, Erdoğanlarımız, Ercanlarımız, Hakanlarımız, Ahmetlerimiz, Erollarımız, Bakiyelerimiz, Yaylalarımız, Fatmalarımız, Saniyelerimiz gibi yoldaşlarımız ve dostlarımız katlediliyor, işkenceden geçiriliyor, evleri yakılıyor, küfürler ve hakaretler görüyorlardı!

Hareket olarak böylesi bir süreçten, her şeye rağmen irademizi, kararlılığımızı ve üretkenliğimizi ortaya koyarak bugünkü sürece geldik. Bu günkü geldiğimiz noktada pratik kendisini dayattı. Bu pratiğin ilk ve en önemli adımları Demokratik Kitle Örgütlenmesi (DKÖ)idi. TUYAD-DER ise bu DKÖ lerin bir parçasıdır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu yapılanma 92 sonrası kendini dayatmıştır ; ama bu örgütlenmeyi, yapılanmayı hareketten bağımsız olarak ele almadık. Çünkü böylesi bir örgütlülüğe birilerinin öncülük etmesi gerekiyordu. Aksi takdirde oluşturulan örgütlülük kendini üretmeyen dar-kısır bir çerçevede kalarak işlevine kavuşmayacak ve yok olacaktır. Buna açık bir örnek olarak Cumartesi Annelerini verebiliriz. Bizler de dedik ki "ilkönce kendi hastalığımızın teşhisini koyalım, iyileştirelim." Ve bugün yaptığımız da budur. Önce teşhisimizi koyduk ardından da kendimizi iyileştirmeye başladık.

Bizim iyileşmemizle birlikte diğer alanlar da iyileşmeye başladı. Hareket cephesinde bunlar yaşanırken, TUYAD-DER gibi bir örgütlenme son aşamada kendini dayattı. Bu dayatma faşist devletin cezaevlerine olan baskı, politika ve taktikleridir. Böylesine bir süreçte bizlerin TUYAD-DER gibi bir örgütlülüğü oluşturmama gibi, daha fazla bir lüksü olamazdı. Bizler böylesi bir süreçte bu düşüncelerle hareket ederek, TUYAD-DER i oluşturmaya başladık. Her zamanki gibi birçok olumsuzluklarla cebelleştik ve adım, adım bu süreci örmeye başladık. Bu cebelleşmeye, zaman kaybına rağmen bugün somut adım atmış durumdayız. Ve bizler için önemli olan bundan sonraki süreçtir. Çünkü bazılarımızın evladı, kardeşi, yoldaşları ve dostları bugün dört duvar arasında insanca yaşam için direnme savaşı veriyor. Peki bu insanlar neye karşı direnme savaşı veriyor?

Devletin 80 den önce hayata geçirmeye çalıştığı ama bir türlü başaramadığı "hücre tipi cezaevlerine" karşı direniyorlar. Oligarşi 80 den bu yana başaramadığı ve yine bu süreçte gündeme getirdiği ama bu kez daha kararlı bir şekilde gündemde olan "hücre tipi cezaevleri" ne neden ihtiyaç duyuyor? Bugün insani yaşam koşullarının olmadığı defalarca tespit edilen cezaevleri, yöneticiler tarafından iyileştirilmiyor aksine yeni direnişlerin ortaya çıkaracak, daha kötü şartların gerçekleşmesi için uğraş veriyor.

Artık tek başına Eskişehir "E tipi" cezaevi yeterli görülmemekte ve uygulama genele yayılmak istenmektedir. Bu amaçla 37 adet "E tipi" ve 17 adet "Özel tip" cezaevinin bazı bölümleri hızla "oda" sistemine dönüştürülmekte. Ankara, İzmir, Bolu, Kocaeli ve Tekirdağ illerinde mayıs ayında hizmete geçecek 5 adet "F tipi" cezaevi için çalışmalar sürmektedir. Bu proje ile cezaevi içinde cezaevi inşa etmekteler. Diğer bir deyişle tabutluk inşa etmekteler. Evlatlarımızı, yoldaşlarımızı diri, diri bu tabutluklara gömmek, gün, gün, an, an , parça, parça öldürmek istiyorlar. Çünkü egemenler çok iyi biliyorlar ki, bugün devrimci dinamikleri ayakta tutan cezaevleridir. Çünkü egemenler çok iyi biliyorlar ki bugün cezaevlerindeki devrimci tutsaklar, ezilen sınıfların ideolojisinin savunucularıdır. Bu nedenle faşist devlet, tutsak alıp zindanlara doldurduğu devrimcileri "ıslah" ederek kendi düzeni ile uyumlaştırmaya çalışıyor. Ve hangi koşulda olursa olsun uzun yıllar cezaevinde kalmanın, tutsağı sindireceğini en azından düşünce ve inançlarını törpüleyip kendine zarar vermekten çıkarmayı her zaman hesaplamıştır. Ve faşist devlet devrimcileri sadece fiziksel olarak yok etmeyi değil, bunun yanı sıra düşünsel planda köleleştirmesinin ve düzenin bir parçasına dönüştürmesinin de ne kadar önemli olduğunu iyi biliyor.

Siyasi tutsakların özgürlüklerinin elinden alındığı, tutsak edildiği yerler olan cezaevleri, egemen sınıflar için devrimci-yurtsever-demokratları ezmeye, etkisizleştirmeye çalıştığı yerlerdir. Cezaevlerinin siyasal mücadelenin sürdüğü diğer alanlardan farkı özgürlüklerinden, birçok mücadele araç ve olanaklarından yoksun bırakılmış olmalarıdır. Bu eşitsizliğin avantajlarına sahip olan devlet devrimcileri her zaman baskı, terör ve demagoji ile sindirmek, apolitikleştirmek amacındadır. Siyasi tutsaklarının düşüncelerinin köleleştirilmesi, etkisizleştirilmesi, hatta devrimci kimliklerinin yok edilmesi, onurlarının ayaklar altına alınması esas alınmıştır. Cezaevlerinin sınıflar mücadelesindeki yeri ve önemi, buna karşıt olarak egemen sınıfların işkence ve baskı üzerine inşa ettikleri politikalarına verdikleri önemle, artmıştır. Bu nedenle 80 den bu güne kadar ki yaklaşımı da bu çerçevede olmuştur. Bunların acı tablosu 82-84-96 Ö.O direnişlerinde yaşadık.

Ve devletin 80 den bugüne amacı hiç değişmemiştir. Hücre tipi cezaevlerine geçirmek, yalnızlaştırmak, onursuzlaştırmak, kimliksizleştirmektir. Tutsakların bu politika karşısındaki yaklaşımları değişmemiştir. Bedenlerini ölüme, açlığa yatırarak direnmişlerdir. Oniki Eylül den günümüze açlık grevi ve diğer eylem biçimleri sonucu 190 ölüm olayı gerçekleşmiştir. Devlet bu son süreçteki politikalarını Buca, Ümraniye; Diyarbakır; Ulucanlar ve son olarak Metris te örmeye başlamıştır. Başbakanlığın yılbaşından birkaç hafta sonra Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı bir araya gelerek cezaevleri ile ilgili bir protokol imzalamışlardır. Ecevit bir konuşmasında " cezaevlerinde daha etkili bir güvenlik sağlanması ve güvenliği sağlayan eğitimi için gerekli olan kararları almak üzere toplandıklarını" söyledi. Yine bu süreçte İçişleri Bakanı "Ülkenin üzerinde dalgalanan bayrağın hakimiyetinin cezaevleri içinde sağlanmadığını, hakimiyet içeride sağlanmazsa bu ülkede kanun hakimiyeti sağlanamaz" demiştir. "cezaevlerine hakim olamıyoruz" demagojisi ile, protokolün imzalandığı açıklanmıştır.

Yine aynı süreçte Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş ın " Türkiye deki terör suçluları en ufak bir şeye karşı direnişe, eyleme geçmektedir. Bunun önüne geçebilmemiz için tek ve mutlak yapmamız gereken "F tipi" cezaevlerini hayata geçirmektir. Kanlı da olsa bu mutlaka yapılmalıdır" demiştir. İmzalanan protokolün birkaç maddesi şöyledir:

1. Ziyaretçilerin jandarma tarafından elle aranması

2. Cezaevine suçluların savunmaları haricinde hiçbir şeyin alınmaması

3. Tutuklu avukat ziyaretine gidiş ve dönüşte elle aranması

4. Sabah akşam sayımları dışında ani sayımlar jandarma tarafından yapılması

5. Onbeş günde bir arama, faydalı görülmesi durumunda kısmi aramaların yapılması, idare uygun görürse aramaların jandarmanın yapması

6. Ö.O ve A.G eylemlerinde tıbbi müdahalelerde bulunmak için gerekli malzemenin hazır tutulması ve durumu kötü olanlar ayrı oda ve revire götürüleceği, koğuştan alamadığı takdirde jandarmanın girip alması

7. Yönetici, lider gibi tutukluların tecrite alınması

8. Basın-yayın kurallarına ropörtaj, çekim, basın yayın ve propaganda fırsatının verilmemesi

9. Cezaevi çevresinde bildiri okuma, gösteri, protesto, basın toplantısına vb.. izin verilmemesi.

10. Belirlenen eşya ve malzeme dışındakilere el konulması.

11. Çiçek, bitki vb yetiştirilmesine izin verilmemesi.

12. Önce terör suçlularının kaldığı cezaevlerinde başlatmak üzere dinleme ve kamera sistemi yerleştirilmesi

13. Adliye, mahkeme salonlarında hükümlülerin slogan atmak ve eylemlerini engellemek için jandarma ve polislerce önlemlerin alınması.

14. Meydana gelen güvenlikle ilgili olaylarda jandarmanın hemen içeri girip güvenlik ve asayişi sağlaması

15. Operasyonlarda can kaybına meydan vermemeksizin yürütülmesi için görevlendirilecek güvenlik güçlerinin önceden uygun araç ve gereç silahla teçhiz edilmesi, kapı önünde yeteri kadar sağlık personeli, ambulans ring araçlarının hazır bulunması.

Vb.... birçok madde sayabiliriz. Bu protokolün bizlere somut olarak ifade ettiği tek gerçek vardır. Cezaevleri yeni katliamlara gebedir. Devlet yeni katliamlara hazırlanıyor. Yeni Ulucanlar katliamları yaratmaya çalışıyor. Bizlerin görevi devletin bu politikalarını boşa çıkartmaktır. Bu da ancak örgütlü bir duruşla sağlanacaktır. Bu örgütlü duruşumuzu diğer kurum ve kuruluşlarla kollektif dayanışma zemininde ele almamız gerekiyor. Faşist düzen bugün hiçbir tutsağı ayırmaksızın saldırıyor.

Bizlerinde bu politikaya verebileceğimiz tek ve doğru yanıt diğer kurum ve kuruluşlarla birlikte örgütlenmiş karşı duruş ve barikat olmalıdır. Biz tutuklu yakınları olarak devrimci tutsaklara sahip çıkmazsak hiç kimse çıkmaz. Yarın evlatlarımız, kardeşlerimiz öldükten sonra vereceğimiz tepkiler ve çabalar boş olacaktır.

Çünkü herşey bitmiş olacak. Devrimci tutsaklar bizler için, güzel yarınlar için halk için bedeller ödüyorlar. Peki bugün biz bu insanlar için ne yapıyoruz? Ve yine tekrar ediyoruz devletin bu saldırı politikalarının önüne geçebilmemiz için devrimci tutsaklara sahip çıkmamız gerekiyor. Devrimci tutsaklara sahip çıkmamız için öncelikle tutsak ve şehit yakınları olarak bir birlik oluşturmamız gerekiyor.

Tekrar ediyoruz, bugün bu saldırıların önüne geçmezsek yarın herşey için geç kalınmış olur. Teslim olmaktansa onuru ile ölmeyi yeğ tutan devrimcileri tüm gücümüzle sahiplenelim.

DEVRİMCİ TUTSAKLAR ONURUMUZDUR!
EVLATLARIMIZI HÜCRELERE KOYDURTMAYACAĞIZ !
TUTSAKLARA KALKAN ELLERİ KIRACAĞIZ !
HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ !

TUYAD

 




TUYAD

Hauptseite