YERYÜZÜ ASKIN YÜZÜ OLUNCAYA DEK
Devrimci yaşamda kadın-erkek ilişkileri üzerine;

[Devrimci Çözüm Aralık 1997]

Geleceği görmek, yaşanmış ya da yaşanıyor olanın teori seviyesine çıkartılması olmadığı gibi, belli bir öznellik de taşır. Üstelik bu sadece gelecek için yapılan öngörülerde değil, geçmiş için yapılan değerlendirmeler için de söz konusudur. Bugün herhangi bir olaya ilişkin taşıdığımız düşünceler, geçmişe ve geleceğe bakışı da belli oranda etkiler. Bu anlamda geçmişin ve geleceğin çakıştığı nokta olan bugünün ilişki ve çelişkileri nesnel olarak kavranabildiği oranda geçmiş değerlendirmelerimizi sağlıklı yapabilir, geleceğin alacağı biçimlenmeleri de doğru tarzda görebiliriz. Kadın-erkek ilişkiierini bu bağlamda ele alarak, geçmişte yaşananlara -olumluluk ve olumsuzluklarıyla birlikte-yani tüm ilişki ve çelişkileriyle birlikte ve bunu oluşturan temel yanlarıyla baktığımızda doğru bir değerlendirme yapmış olacağız.

Emekçi hakların iktidar mücadelesinde kitlelere önderlik eden ve proletarya ideolojisiyle donanmış, insanın insanlaşmasını sağlayacak, geleceğin toplumunu kurma iddiasında olan devrimci hareketin bugünden kendi içinde kurmuş olduğu tüm ilişkiler, yarının toplumunun ilişkilerini de temsil edeceğinden, bugünden kurulan ilişkiler, değerler ve yaratılan kültürün yarma taşınacağı bilinciyle davranılmalıdır.

Bu anlamda bugünden, örgütsel ilişkiler içinde, kadın-erkek ilişkilerine yönelik olarak ortaya koyacağımız yaklaşım, yeşertmek istediğimiz gelecek toplumun da kadın-erkek ilişkilerine bakışım belirleyecektir. Düzenin yaratmış olduğu çürüme ve yozlaşmadan kendisini sıyırıp, bunları değiştirip dönüştürmeyi; yerine insani değerlerin, saf temiz ilişkilerin hakim olduğu bir dünyada, paylaşımcı, yüreği insan ve halk sevgisiyle dolu, insancıl, yaratıcı, dayanışma ruhu yüksek, üretken, gelişmiş ve özgürleşmiş insanların oluşturduğu yeni bir toplumu yaratmak için, insanlığın her yönden kurtuluşunu sağlayacak devrimci bir iedoloji etrafından örgütlenerek yola çıkan devrimciler, duygusal yaşamlarında düzenin ilişkilerini taklit edemez. Bu anlamda devrimci saflara katılan her bireyin, öncelikle bu kopuşu gerçekleştirme isteğinde samimi olması gerekir. Aksi, zaafların savunulması ve meşrulaş-tırılması anlamına gelecektir.

Ancak, işin bireye düşen yönünü teslim etmekle bu sorunu sorun olmaktan çıkaramayacağımız gibi, gelişmeyi kendiliğindenciliğe terketmiş oluruz. Olayın bir de devrimci harekete düşen boyutu vardır. Kadın-erkek ilişkileri konusunda geçmiş pratiğimizde yaşanan olumsuz örneklerin çokluğunda; düzenden kopup devrimci harekete gelen insanların, düzenin değer yargılarının, kültürünün, yozluğunun, çarpıklığının kişiliklerinde yarattığı tahribatı da devrimci saflara taşımasının; ve devrimci hareket içerisinde ise eğitimi temel alan bir yaklaşım yerine, yaşanan çarpıklığın "önlemler"le çözmeye çalışılmasının payım vurguladık. Bu nedenledir ki soruna kalıcı ve köklü bir çözüm getirilememiş ve duygusal ilişkiler, genel olarak bütün Türkiye solunda olduğu gibi, hareketimizde de hep sorun olagelmiştir.

Düzenden kopuşu duygu ve düşünce olarak tam anlamıyla sağlayamayan bireylerde, geçmişin kadın-erkek ilişkilerine ait tüm alışkanlıklar, davranışlar ve ilişki biçimleri duygu ve güdü boyutuyla mücadele içindeki ilişkiye de yansımıştır. Bu ilişki geçmiş zaafları gidereceği yerde, zaafları kışkırtan, zaaflara hitap eden bir konumda kalmıştır. Yoldaşlık ilişkisi ile birlikte düşünülmesi gerekirken, onun dışında kişiye özel gibi bir yanla düşünülen bu ilişki, kişiyi geliştirmesi gerekirken gerileten bir konuma girmiştir.

Kendini geleceğin toplumuna yakışır tarzda örgütleyebilen devrimci insan, duygusal yaşamında da bilinçli olarak niteliksel bir sıçrama yapmak zorundadır.Geçmişin tüm ilişkiierini olduğu gibi; kadın-erkek ilişkilerine ait tüm alışkanlıklarım, duygu ve düşüncelerini de aşarak, bu duygu ve düşüncelere yeni bir içerik kazandırmak zorundadır. Toplumdaki kadın-erkek ilişkilerinin çarpıklığının temellerim, kadının sınıfsal ve tarihsel konumlanışına ve bu konumlanışa uygun yaşama biçimine baktığımızda görebilmekteyiz. Kadın, sınıflı toplumların ortaya çıkışından itibaren hiçbir zaman erkekle eşit olamamış, düzenin sömürüsüyle birlikte, feodal değerlerin hala hüküm sürdüğü erkek egemen toplumun baskısına ve cinsel kimliğinden dolayı ek sömürüye maruz kalmış, ikinci sınıf vatandaş olma özellliği ile hep ezilen, horlanan, güçsüz bir konumunda olmuştur.

Yüzyıllardır süren bu konumlanışın kadında da, erkekte de yaratmış olduğu köklü bir kültür vardır. İşte bu küllünün izlerini, devrimci hareket içinde mücadele eden kadında ve erkekte de görmek mümkündür.

Bu noktada saflarda yeni bir kültürün yaratılması için devrimci harekete düşen görev ağırlaşmaktadır. Soruna kadın açısından bakıldığında ortaya şöyle bir tablo çıkıyor. Gerek cinsel kimliğinden dolayı kendi ezilmişliğine, gerekse de toplumun sömürülmesi ve ezilmesine karşı örgütlenek mücadele içine giren kadın, belli bir bilince erişerek devrimcileşme sürecine giriyor. Özellikle kendisi ile ilgili edindiği bilgi ve pratik deneyleri, onu kısmen de olsa kendi cinsel kimliğiyle tanıştınyor. Ancak bu tanışma onun sağlıklı gelişimi için yeterli gelmiyor. Geleneksel şekillenmeden gelen, kendine güvensizliği ve güçsüzlüğü mücadele içinde de henüz devam eden kadın, bu güçsüzlüğünü ve güvensizliğini giderici farklı arayışlara yöneliyor. Devrimci hareketin bu konuda sağlıklı bir yaklaşımının olmayışı bu arayışı derinleştiriyor. Kendini varetme, kimliğini kanıtlama sorunu olan kadın, kendine olan güvensizliğini ve güçsüzlüğünü, güven duyabileceği bir "güç"le tamamlama, giderme düşüncesine giriyor. Bu "güç" çoğu kez, örgütsel ilişkilerde muhataplıkta bulunduğu erkek yoldaşı oluyor ve bu noktada yeni bir ilişki geliştiriyor. Oluşturulan böylesi çarpık bir ilişkiyi de duygusal ilişki biçiminde tanımlıyor.

Düzenin kadına bakışındaki olumsuzluk, sadece mücadele içindeki kadınları etkilemiyor kuşkusuz. Erkek açısından da bir çarpılma söz konuşu. Düzenin kadına bakışından kurtulamamış, açıkça ifade etmese de onu kendisine göre güçsüz, yeteneksiz, ve geri gören, ona cinsel kimliğini örie çıkararak bakan bir kafa yapısının, örgütsel ilişkilerde kadınla erkek arasında sağlam ve sıcak bir dostluğun, gerçek bir yoldaşlığın varolabileceğine inanması da mümkün olmadığı gibi, duygusal ilişki, sevgi, aşk, vb. kavramlara yüklediği içerik de farklı oluyor elbet. Sonuçta gerek kadında, gerekse erkekte bulunan bu geri yanlar birbirini karşılıklı olumsuz etkiliyor ve ortaya sağlıksız ilişkilerin çıkmasına neden oluyor.

Yoldaşlık ilişkisinin kavranışındaki eksiklik ve genellikle bu ilişkinin çok yüzeysel olarak yaşandığı, gerçek anlamda bir yoldaşlığın örgüt ilişkilerine hakim kılınamadığı -yani devrimci hareketin daha genel sorunlannın da yaşandığı- bir zeminde bu tür zaaflar daha da uç sorunları gündeme getiriyor. Devrimci faaliyet içerisinde kendini tam olarak ifade edemeyen, yani birlikte yaratma, birlikte üretme, inisiyatif ve uygulama sürecinde, kısacası kolektif süreçte kendini göremeyen bireyin, kendine olan güvensizliği ve örgüte, emeğine, yoldaşlarına yabancılaşması, güçsüzlüğünü derinleştirici bir sürece girmesine neden olmaktadır, işte tam da bu noktada kadın için de, erkek için de duygusal ilişkilerde çarpıklığın boyutu derinleşiyor.

Geçmişte kadın erkek ilişkilerinde yaşanan çarpıklığın bir başka etkeni de kadına bakışla birlikte şekillendirilen çalışma tarzından kaynaklı yanlış konumlandırmadır.

Devrimci hareketin insan istihdamında, kadının geleneksel rolünün etkisinde kalarak ve bunu politikalarına da yansıtarak yaptığı konumlandırma, mücadele içindeki kadını kendine düzen içinde verilen misyonla aynılaştırdığı için, gerek kadının, gerekse erkeğin mevcut düzenden gelme zaaf ve alışkanlıklarım besleyen bir faktör olmuştur. Özellikle illegal ilişkilerde bu etkenin olumsuzluklarım fazlasıyla yaşayarak gördük.

Devrimci hareketin yaşadığı genel sorunların sonuçlarından olan örgüte, kendine, yoldaşlarına, ideallerine ve davasına yabancılaşma, güvensizlik, sevgisizlik ve inançsızlaşmanın insanlar üzerinde yarattığı savrulma bir diğer etkendir. Devrimci ilişkilerin hakim kılınamadığı ortamlarda hızla üreme ve yaşama şansına sahip olan arayışların ortaya çıkardığı sağlıksız ilişkiler vardır. Bu ilişkiler çoğunlukla ahbap-çavuş biçiminde, feodal ilişki temelinde olup, devrimci olmayan bir tarzdadır. Ancak en sıklıkla görüleni ise duygusal ilişki denilen çarpık ilişkidir. Bu ilişkide mücadele adına, devrimcilik adına gelişen, geliştirilen bir yan olmadığı gibi, çoğunlukla güvensizlikle başlayan arayış ve güdülerini tatmin temelindedir. Bu nedenle kısa ömürlü ve yeni arayışlara gebe durumundadır. Bir çok çarpıklığı, olumsuzluğu da beraberinde getiren bu ilişki tarzı devrimci mücadeleye zarar verici, geriletiridir. Kadın erkek ilişkileri konusunda geçmişimizi aşmak zorundayız. Örgüt olarak da, bireyler olarak da. "Devrimcilik; en temiz, en çıkarsız, en güzel ilişkilerin yaşandığı bir yaşamdır. Ve devrimci hareket de, bu yaşamı tercih eden insanların oluşturduğu büyük bir ailedir" diyorsak bu böyle olmak zorundadır.

Her şeyden önce insani bir duygu olan bu ilişki ancak ve ancak mücadele içinde yeşenp, mücadele içinde sürdürülmelidir. Sevginin yoğunlaşmış, aşkla yoğrulmuş, olan duygu ve düşünce birliğinin somut ifadesi olan bu ilişki, devrimci tarzda geliştirildiği noktada mücadelenin, kavganın güzelliklerine güzellik katacaktır. Mücadele içinde ortaya çıkarılan bu güzellik, insanları yaşama bağlamada, aldığı görev ve sorumlulukları daha bir coşkuyla yerine getirmesinde önemli bir etkisi olacaktır.

Yaşamı değiştirme, yeniyi güzeli yaratma mücadelesinin insanları ancak gerçek aşkı yaşatabilirler ve geleceğin ilişkisine bugünden örnek olabilirler.

Sevme ve sevilme etkinliğini bünyesinde barındıran insanlar, emekle, paylaşımla, üretmeyle birbirini geliştirir, birbirini ilerletirler. Ve bu noktada da yine sevme ve sevilme herkesten çok onlar hak ederler. Bu özelliğe sahip insanlardır mücadelenin coşkusunu duyumsayıp, cesareti yaratan, aşkı tüm yeryüzüne hakim kılmaya çalışanlar... Doğru temellerde gelişen duygusal ilişki, mücadelenin önünde engel değildir. Ve mücadele, böyle bir ilişikinin doğmasının önünde engel değildir. Bu yaşanan iki güzellik birbirlerine rakip olmadığı gibi, birbirlerinin yerine de ikame edilmemelidir. Öncelik sonralık ilişkisi boyutunda ele almamak gerekir. Çünkü kavga içinde doğru temellerde, gerçek sevgi ve gerçek aşk temelinde duygu ve düşünce birliğin! oluşturmuş insanlar arasındaki duygusal ilişki ile mücadele her zaman birbirini bütünleyen, birbirini besleyen olmuştur.

Duygusal ilişki de örgütlenmiş ilişkidir. İki insanın duygu ve düşüncelerinin örgütlenmiş halidir. Önemli olan bu örgütlenmeyi doğru temellerde yapabilmektir. Olması gerek, varolan ilişkiye yokmuşçasına davranmak ya da onu utanılacak ve ayıplanacak bir hale sokmak yanlış bir yaklaşım olacaktır. Önemli olan bu ilişkiyi yoldaşlık ilişkisi içinde, onunla birlikte düşünmek ve ondan ayrı tutmamaktır.



Devrimci Kadın

Hauptseite