[DEVRIMCI ÇÖZÜM theoretik yazıları]

Süreç ve siyasi eğitimin önemi üzerine

"Öğrenmek gerekli yoldaşlar. Her zaman, her adımda, mücadele sürecinde, içerde ve dışarıda hep öğrenmek, öğrenmek, öğrenmek ve savaşmak, savaşmak ve öğrenmek." (Dimitrov. Kadrolar üzerine)

Bulgar devriminin önderi Dimitrov'un kadrolar üzerine adlı eserinde, kadroların eğitimiyle ilgili bu öğretici sözleri, her devrimci kadro için yol gösterici olmak zorundadır.

Bugün okumanın, araştırmanın, incelemenin her zamankinden daha fazla kendini dayattığı bir dönemdeyiz. Politik seviyenin düştüğü, geriliklerimizin arttığı, kadro yetiştirmede yetersiz kalındığı, politika üretiminde verimsiz olunduğu, genç ve deneyimsiz insanlar açısından tarihsel ve siyasal bilgi noksanlığının yaşandığı bir süreçte olduğumuz unutulmamalıdır.

Tüm bu yönlerimizin ortadan kaldırılabilmesi, kendimizi ideolojik-politik ve örgütsel açıdan yeniden üretmemiz, teorik ve felsefi olarak siyasi seviyemizi yükseltmemiz, genç ve diri bir kadro kuşağına sahip olmamız ancak eğitime özel birönem vermemizle mümkün.

Diğer bir açıdan sınıflar mücadelesinin karmaşık sorunlarına çözümler getirebilmek, karşımıza çıkacak engelleri aşabilmek, hareketimizin örgütsel zaaflarım giderebilmek, kendi içimizde güçlü bir devrimciliği yaratabilmek, tarihimizin olumsuz yanlarım ayıklayabilmek, geleceğe yönelik programımızı hayata geçirebilmek ancak siyasi eğitime yoğunlaşarak aşabileceğimiz bir olgudur.

Zira devrimci mücadelede istenen sonuçların elde edilebilmesi için siyasi bilinçlenmenin ve politika sanatının bilinmesi şarttır. Eski dünyanın yıkılması, yeni bir dünyanın kurulabilmesi için bu bilince sahip olmak ve. politikanın gereklerin'! yerine getirebilme iradesini göstermekle direkt bağlantılı birdurumdur.

Dünyanın yorumlanmasıyla sınırlı değerlendirmelerin ve entelektüel bilgilenmeyle kalan dar bakış açısının yerle bir edildiği, aslolanın değiştirmek olduğu düşüncesinin devrimcilere yol gösterdiği başlangıç döneminin üzerinden 150 yıl geçti. Bu yıllar, proletarya hareketinin ruşeym halinden, muazzam örgütlülüğe geçiş yaptığı, burjuvaziye karşı amansız mücadeleleriyle korkular yaşattığı, bitmez-tükenmez kavgaların verildiği, yenilgi ve zaferlerin kazanıldığı, bedellerin ödendiği yıllar oldu. Ama değişmeyen tek şeyin, dünyanın değiştirilmesine yönelik mücadelenin devam ettiğidir. Dünyayı değiştirme mücadelesi hala felsefemizin temel hareket noktası. O halde, diyalektik tarihsel materyalizmin öğrenilmesi, yeni bir dünyayı kurmak için yola çıkan devrimciler için, amaçlannın gerçekleştirilmesinde onlara doğru yolu gösterebileceği gibi, amaçlannın önündeki engelleri, yoketmenin de yol ve yöntemlerini kavratacaktır. Ancak, değiştirebilmek için, yorumlamak da şarttır. Çünkü bilinmeyen bir şeyin değiştirilmesi düşünülemez. Demir madeni bilinmiyorsa, demir kullanılamaz. Demirin kullanılabileceği yerler de bilinemez. O yüzden ilkin bir nesne olsun, toplum olsun, sistem olsun tanımlamak şarttır. Toplumu değiştirmek için, toplumu tanımak gerekiyor. Devrim yapabilmek, devrim diyebilmek için, devrimin yasalarım bilmek gerekiyor. Tarih yazmak için, tarih bilincine sahip olmak gerekiyor. Demek ki, bir şeyi yapabilmek için, ilkin o şeyin ne olduğunu öğrenmek, tanımlamak gerekiyor. Zira yorumlama ve değiştirme diyalektiği kavrandıkça, amaca varmada, güçlü atılımlar gerçekleşebilir. Bedel ödemeye hazır insanlar mücadeleye tereddüt göstermezler.

Özcesi, bu dünyayı değiştirmek istiyoruz. Bu dünya tanınmadan, bu dünyayı değiştirmek için bir duruş şekli ortaya koyabilir miyiz? Elbette bu mümkün değil. Duruş şeklimizi ortaya koyacak olgu, o dünyanın tanınmasıdır. Kendi somut gerçekliğimiz açısından da bu böyledir. Bugün devrimci hareketin gerek içinde bulunduğu aşama, gerekse geçmişte yaşanan olumsuzluklar bilinmeden, devrimci hareketin her alanda kendini yenileme, yeniden üretmesi gerçekleşebilir mi?
Soyut sözlerle değişmeli, geçmişte olduğu gibi olmamalı demek, devrimci hareketin kendini yenileyebilmesi için yeterli olabilir mi?
Ya da böyle olmamalı diyerek, en doğru yorum ve değerlendirmelerle içinde bulunduğumuz durumu açıklayıp, ama bunun değişmesi için hiçbir şey yapmayanlarla değiştirme sağlanabilir mi? Bunun böyle olmadığını devrimci yaşamımız, yenilgilerimiz, başarılanmız, olumsuzluklarımız hep bize göstermiştir. Fakat yine de yorumlama ve değiştirme diyalektiği henüz yaşamımızın ve mücadelemizin düzenleyicisi ve yol göstericisi olmaktan çok uzak.

Eğer bu diyalektik kavrayışa sahip olsaydık, 13 Eylül müdahalesinin gerek ülkedevrimci hareketi açısından.gerekse dünya devrimci hareketi açısından olsun verdiği mesaj bütün boyutlarıyla anlaşılır ve devrimci hareketimize yüklediği misyon kavranmış olurdu. Ve o günün koşullarında bunun tarihsel ve siyasal görevleri, siyasi eğitime dönüştürülerek devrimci hareketin ve kadroların yaşadığı olumsuz gelişmenin önüne geçilebilirdi.

Ama çeşitli yazılarımızda da belirttiğimiz gibi, devrimci hareketin sorunları çözümleme yöntemi konusunda taşımız olduğu eksiklik ve tasfiyeciliğin şiddet uygulama yöntemi kaçınılmaz bir ayrılığı dayatmış, sürecin ve sorunların siyasi eğitimin bir parçası olması engellenmiştir.

Sonraki süreç ise, zaten siyasi eğitimin bir parçası haline getirilemeyen gelişmeler ve sorunlar, aktüel ve magazin düzeyinde tartışmalara dönüşmüştür.

Bir örgütün yaratılamadığı, kadro ve yönetici kesimin örgütsel ilke ve kuralların gerektirdiği anlayışa uygun davranamadığı noktada, tartışma, sorunların çözüm yöntemi konularında, siyasi bir düzeyin gösterilebilmesi de mümkün olamaz.

Bu kavrayışsızlık nedeniyledir ki, sorunlarımızın magazin ve aktüel boyutunun öne çıkması, siyasi boyutunun kavranamaması, tasfiyeciliğin uygulamış olduğu politika ve taktiğin kıskacına sokmuştur bizi. Kişinin tartışıldığı noktada kişinin izahı öne çıkmış, olayın tartışıldığı noktada olayın izahı yapılmış ve giderek bu kısırdöngüden çıkılamamıştır.

Bu gerçeğin bir yönüdür. Diğer yönü, ayrılığın henüz başındaoluşumuz,sorunlarımızın neden ve niçinlerinin aydınlığa kavuşmadığı, dahası şiddetin tasfiyecilerce devreye sokulması, ancak var olan gücün zor da olsa toparlanmaya çalışıldığı bir süreç olmuştur. Böylesi bir süreçte, hareket olarak güçlü bir iradeyi ortaya koymam durumumuz yoktu. Objektif koşullarla bütünleşmiş bir sübjektif durum söz konusudur. O nedenle sorunlanmızın tartışılmasının, geleceğimizin biçimlendirilmesinin ve bunu siyasi eğitime dönüştürülmesi de mümkün olmamıştır. Bu durum bir anlamda hem taşımış olduğumuz güçsüzlüğün hem de zaafın yarattığı bir sonuçtur. Bu güçsüzlük ve zaaf noktamız gelecekte yaşayacağımız olumsuzlukların potansiyelim de kendi içinde taşımıştır. Görülmemiş midir? Görülmüştür. Ancak bu değişimi yaratmak, bu potansiyel tehlikeyi ortadan kaldırmak o denli kolay değildi. Birincisi; güçlü bir siyasi donanıma sahip kadro yetersizliği.

İkincisi, varolan hedeflere varmada, sürecin objektif değerlendirilmesinden uzakbir birliktelik içerisinde davranmayan, düşünmeyen insanların varlığı güçlü bir iradenin ortaya çıkmasını engellemesi. Üçüncüsü, ayrılıkla sonuçlanmış bir hareketin taraftar ve kitlesinde yaşanan şaşkınlık ve bu şaşkınlığın ardından yaşanan güvensizlik ve giderek alttan yukarıya yaptıkları tazyik, o günkü koşullarda bir çok geri yanları ortaya çıkarmış, hareketin gelişmesi önünde engel yaratmıştır.

En ufak bir sorunda, olayda, olumsuzlukta devrimci mücadelenin gerektirdiği yaklaşım ve geçmişin olumsuzluklarım aşmada kullanacağımız yöntemle değil, öznel niyetlerin ağır bastığı yaklaşım sürece daha çok yön vermiştir. Sürecimizi yaşayan her insanımız şöyle bir yaşananları gözünün önüne getirdiğinde görecektir ki, ortaya çıkan her sorun, her olay, olumsuzluk, vb. kendini acı tarzda hissettirdiğinde, bir anda iyi-kötü ayrımı yapmıştır. Ya da yenilgi ve olumsuzlukları salt bir dönemle açıklama yönteme seçmiştir.

Ama nasıl bir ayrılık yaşadık, 6 Mart operasyonu nasıl birsonuç yarattı, sonraki toparlanma nasıl ele alındı, '93 operasyonu nasıl bir sonuçtu? Sonraki gelişmeler neyin sonucuydu, vb. sorulara olgun ve belli bir düzeyde siyasi cevap aranmış olsaydı, yaşadıklarımız belki bu denli geriliklerle dolu olmayacak, sorunlarımızın üstesinden gelmek kolay olacaktı. Elbette ki bütün bir tarihimizin eie alındığı, kendimizi bütün boyutlarıyla yeniden üreteceğimiz genel bir değerlendirme yapıldığında tarihimizin bu dönemi de yerli yerine oturtulacaktır. Bugün devrimci hareket olarak toparlanmamızın bir ivme kazandığı, kendimizi daha güvenli hissettiğimiz bir aşamada, siyasi eğitimin önemi üzerinde durmamız bu gerçeğin ifadesidir. Yaşadıklarımızın devrimci hareketten koparttığı önemli bir kadro kaybı açıktır. Hem bu kadro kaybının telafi edilmesi, hem genç bir kuşağın eğitilmesi devrimci hareketin görevleri arasındadır. Geleceği kazanmak istiyorsak, siyasi eğitim yaşamımızın ve mücadelemizin vazgeçilmez bir yönü olmalıdır.

Peki nasıl bir siyasi eğitim? Siyasi eğitimden ne anlıyoruz?
Biz devrimciler, yeni bir dünyanın kurulması mücadelesi veren, bu uğurda her türlü bedeli ödemeye hazır insanlarız. Neden? Kapitalizmin sömürüsüne son veren, emeğin en yüce değer kabul edildiği, insanlığı özgür kılacak birtoplumun, sosyalizmin savunucularıyız. Devrimcileri böylesine pratik bir görevle yükümlü kılan budur. Bu pratik görevin altından kalkabilmek, mücadelemizin amaçların! doğru kavrayabilmek için, teorik bir donanına sahip olmak şarttır. Bilimsel sosyalizmin bize öğrettiği gibi, teori, pratik mücadeleyi sürdürenlere atılım gücü, görüş açıklığı, çalışmalarda güven, zafere varmada inanç verir.

Ama devrimci teori, kısır, soyut bilgi değildir. Lenin'in belirttiği gibi, bizim teorimiz bir dogma değil, eylem kılavuzudur. İşte devrimcilerin böylesine bir teoriye ihtiyacı var. Teori sosyal pratiğin önünü açtığı oranda, gerçek anlamda hayatla bağım kuran bir eylem kılavuzu olmaya devam ediyor demektir. Soyut bilgiye sahip, bir çok konuda bilgi sahibi olmasına rağmen pratik hayatla ve gelişmelerle bağ kuramayan, dahası hayatla ilgisi olmayan birçok insan vardır. Oysa bilgi, teorik eğitim, siyasi insan kavramları tek boyutlu bir olgu değildir. O yüzden elbette ki soyut bilgiye ihtiyaç vardır, ama tek basma siyasi niteliği veya siyasi mücadeleyi belirleyen bir olgu olamaz. Siyasi niteliği belirleyen, kişinin soyut bilgiden, somut yaşama geçme diyalektiğidir. O halde birdevrimci için, kendi davasını sürdürebilmesi, amaçlarını öğrenebil-mesinin yolu, herşeyden önce kendi dünya görüşünü öğrenmesinden geçer.

Diyalektik-tarihsel materyalizm oluşmadan önce proletaryanın ne güçlü eylemi gerçekleşebilirdi, ne de örgütü yaratılabilirdi. Bu anlamda, bilimsel sosyalizmin kurucularının işe felsefeden başlamaları, burjuva felsefesini ve din dogmalarını yerle bir ederek, proletaryanın sağlam bir bakış açışım ortaya koymaları, tarihsel bir zorunluluk olmuştur. Siyasi bir eğitimin ilk basamağı bu nedenle kendi dünya görüşümüzü öğrenmektir. Bir devrimci elbette ki bir filozof kadar felsefeyi belki özümseyemez ama asgari bilgilenmeyi sağlamak zorundadır. Proletaryanın bakış açısının önemin! küçümseyen bir devrimci mücadelede doğru bir hat sürdüremeyeceği gibi sağlıklı bir devrimcileşmeye de varamaz.

Kendi felsefemizi özümsemek, onun temel düşünce sistematiğini, doğayı ve toplumu yargılamanın temel ölçütleri haline getirebilmek bir devrimcinin vazgeçilmez görevi olmalıdır.

Diyalektiğin bir kaç maddesinin öğrenilmesi veya materyalizmin şu bir kaç özelliğinin bilinmesi felsefeyi bildiğimiz anlamına gelmez. Bilinmelidir ki, felsefemizin özümsenmesi, temel düşünce ve davranış kuralları haline getirilmesi demektir. Bu özümseme, örgütsüzlüğün, eylemsizliğin, cesaretsizliğin yok edilmesinde temel bir noktadır. Bunun için, siyasi eğitim yaşadığımız -süreçte daha özel bir anlam taşıyor. Kadrolaşmanın temeli, siyasi eğitimle bütünleşmiş mücadeledir.

Bunun için soyut bilgiden somut bilgiye doğru bir yöntem olmalı. Siyasi eğitim programı, okuma, araştırma, inceleme buna göre planlanmalıdır. Bu da;
1. Bilimsel sosyalizmin temel çözümleme yöntemi olan diyalektik ve tarihsel materyalist felsefenin öğrenilmesi, asgari bir bilgilenmeye sahip olunması şarttır. Bu her şeyden önce, sağlam bir dünya görüşüne sahip olmaktır.
2. Marksizm-Leninizmin temel ilkelerinin öğrenilmesi, proletarya mücadelesinin temel soruniannın incelenmesine dayanan teorik eğitimin yapılması
3. Dünya devrimci hareketlerinin mücadele deneyleri, devrimci örgüt ve partilerin yaşadığı sorunlar, deney ve tecrübeleri, tarih ve geleneklerinin öğrenilmesi
4. Devrimci hareketin teorik tezlerinin öğrenilmesi, ideolojik ve politik hattının kavranması, ülke devrimci hareketlerinin örgüt, devrim ve sosyalizm anlayışlannın öğrenilmesi
5. Sosyalizmin maddi bir güce dönüştüğü ve yeryüzünün üçte birine sahip olduğu bir dönemden, yıkıldığı döneme araştırıcı, inceleyici bir gözle bakmak, yaşanan ve yenilen sosyalizme eleştirel bakma cüreti göstererek, nasıl bir sosyalizm savunusunu ortaya koyabilmek.

Devrimci hareket böylesi bir programlamayla insanlarımızın bir eğitim seferberliği içerisinde, tüm alan ve örgütlenmelerde kendilerini düzenlemelerini,
Devrimci hareket böylesi bir programlarınayla insanlarımızın bir eğitim seferberliği içerisinde, tüm alan ve örgütlenmelerde kendilerini düzenlemelerini,
Devrimci hareket boytesi bir progi arn-lamayla insanlarımızın bir eğitim seferberliği içerisinde, tüm alan ve örgütlenmelerde kendilerim düzenlemelerini, eğitim faaliyetini, yukarıdaki konuları içerecek tarzda ele almalarım bir görev ve hedef olarak belirlemiştir.

Yalnız söz ve kavramları telaffuz etmeden önce içeriklerim öğrenmemiz, temel eğitim anlayışımız olmalıdır. Günlük yaşamımızda, tartışmalanmızda, sohbetlerimizde çoğu kez diyalektik, tarihi materyalizm, devrim, sosyalizm veya benzer kavramları çok sık kullanırız. Ama gerçek derinliklerinden çok, yüzeysel bilgilerle ya da bilgisizlikle kullandığımızın farkında bile olmayız. Oysa bu kavramlarasgari bir bilgilenmeyi yaratmış olsaydı, sorunlarımızın aşılma yöntemleri kolay olur, daha güçlü bir mücadeleye dönüşürdü. Devrim demek, zorluklarımızdan bahsetmek, hatta bu konularda çok keskin laflar etmek, ama en ufak bir zorlukta, yenilgide, olumsuzlukta savrulmak, devrim kavramının taşımış olduğu manaya uygun davranmamak... İşte devrimin kavranamadığı, teorik ve bilinç yönünün yetersiz kaldığı nokta burası olmaktadır. Diyalektik deriz, bir kaç maddesini ezberleriz. Ama olay ve gelişmeleri, iç bağlantılarım, birbirini etkileyen boyutlarını, iç ve dış koşulların rolünü, vb. yok sayarak, bir anla sınırlar ya da ak-kara mantığı içerisinde açıklama yöntemi seçeriz.

Eğer bu temel kavramların gerçek içeriklerini asgari bir bilgilenmeyle öğrenmiş olsaydık, mücadelede dirençli kadrolar yaratmış, sorunlanmızı, olumsuzluklanmızı, yenilgilerimizi o bilinç içerisinde daha kolay çözüme ulaştırma gücü gösterebilirdik. Keza savrulma, perspektif yitimi, vb. bu denli fazla safla-nmızda yaşanmazdı. Bu salt devrimci hareketimizin yaşadığı bir eksiklik değildir. Bugün tüm Türkiye devrimci hareketlerinin de yaşadığı bir sorundur. Aynı eksiklik, aynı zaaf noktası, düzenin karşısında devrimcileri güçsüz düşürmektedir. Aşılması gereken bir sorundur. Ama başta biz devrimci hareket insanlarının aşması gereken bir sorundur.

Burada bir noktaya değinmekte yarar ver. Elbette ki bir kadro, bir kişilik, nasıl bir örgüt sorusunu cevaplar. Kadronun nasıl bir eğitimden geçtiğini de ifade eder. Ancak her şeyi bir örgütle açıklama yöntemi de seçilmemeli. Her şey bir örgütten beklenmemeli. Devrimciliğin bir örgütsel boyutu, birde bireysel boyutu vardır. Örgüt eğitmedi ki, örgüt yetiştirmedi ki demek, bizim kendimizi eğitme konusunda gösterdiğimiz duyarsızlığı, tembelliği açıklamaz. Bu yönümüzün zayıflığı, eksikliği tüm kadrolarca yaşanmış, yaşanmaktadır, bizi belirsiz kılan, tıkayan, savrulmamızı yaratan tek etken örgütün eğitmedeki yetersizliğiyle açıklanmaya çalışılırsa, bireysel eğitimin ve sorumluluğun önemi yadsınmış olur. Adeta kadro mekanikçe kendisine verilecek eğitimi bekleyen bir insan olur. Bu doğru ve devrimci bir yaklaşım değildir. Bu yaklaşımla ne devrimciliğimizin yaratıcı, çözümleyici, sorunları yüklenmedeki boyutu, ne de bir devrimcinin özgür, bağımsız kişilik boyutu kavranmış olur.

Elbette ki bir örgüt açısından eğitimin temel örgütsel programı vardır. Ama aynı zamanda, bireysel eğitimin de burada önemi yadsınmamalıdır. Kaçımız programlanmış eğitim dışında yeni bir kitabı okuyor, çıkan dergi, gazete, kitap vb. takip edebiliyoruz? Günlük yaşamımızda okuma ne kadar birzamanımızı almakta? Yada günlük okuma birdüzen içerisinde, bir disiplin içerisinde yerine getirebilmek, öğrenmek için çabamız ne kadar? Bir konuyu araştırmada ne kadar sabırlıyız? İşte bunlar, bireysel eğitimin sorumluluğu içerisinde olan şeylerdir. Sürekli okumayan, kendini ilerletmeye, geliştirmeye çalışmayan bir devrimci, yaşamın, mücadelenin, gelişmelerin karşısında gerilemekten kurtulamaz. Gelişmek ve ilerlemek ancak sürekli bilinci yükseltmekten geçer.

Devrimci mücadele sınırsız bir öğrenmenin zeminidir. Zira, zorluğu, engelleri, karmaşıklığı yanında, insanoğlunun zenginliğin! de taşır. İnsanı eğitme, değiştirme, dönüştürme cabası ve tüm bunlara karşı bir devrimcinin çözüm gücü olması, ancak bilmesinden, öğrenmesinden, anlamasindan ve kavramasından geçer. Bunun yolu okumaktır, daha fazla öğrenmektir. Bir devrimcinin haz duyması davasına bağlı kalması, inanç ve kararlılık içerisinde mücadelesinin insanı olması budur.

Mücadelede tıkanmamız, belirsizlik yaşamamız, sorunların altında kalmamız, çözüm gücü olmaktan cıkmamız, bilinç geriliğimizden, kendimizlaşma, yenileme konusunda geliştirici olamayışımızdandır. O nedenle bireysel eğitimin önemi yadsınmamalıdır. Bir devrimci örgütsel programın gerektirdiği eğitimle, bireysel eğitimi bütünleştiren bir mücadele insanı olmalıdır.

Siyasi eğitimin bu tarz ele alınması ve bu tarz kavranması sürecimizinde kavranması anlamına gelir. Sürecin temel görevi, yeniden inşa olarak belirlenmesine karşın, bu yeniden inşayı karşılayacak kadrolaşmada taşıdığımız eksiklik biliniyor. Keza salt kadrolaşmada yaşanmıyordu durum. Bunu bütünleyen siyasi karşılık da henüz yetersiz. Böyle bir durumda, siyasi eğitim, sürecimizin temel görevleriyle bütünlüklü bir tarzda ele alınması gereken ve hızla siyasi seviyenin yükseltildiği, belirli bir düzeyin ve olgunluğun yakalandığı noktaya gelmesi şarttır.

Kendi içimizde, ideolojik birliğin yakalanabilmesi için de bu bir zorunluluktur. Sürecin bir savrulma, perspektif yitimi yarattığı gerçek. Bizleri, pratik bir davranıştan, bir kadro tipinden ettiği de bir gerçek. Yeniden kendimizi üretmemiz demek, herşeyden önce, sürecin inşasında, birliğin sağlanması demektir. Bilinmelidir ki, mücadelenin gerek duyduğu insanların eğitilmesi ve yetiştirilmesi, her zaman büyük önem taşır. Mücadelenin zorlu görevlerinin yerine getirilmesi, bu görevlerin gerektirdiği özelliklere sahip insanlarla başarılabilir. Bunun için de, herşeyden önce, hemfikir olmak ve mücadelenin tüm insanlarınca paylaşılan ortak ölçütleri olmak zorundadır. Bu ortak ölçütler göz önünde bulundurularak, bir devrimcide bulunması gereken özelliklerin basında siyasi bir düzey ve olgunluk gelir.

Siyasi eğitimden ne anlaşılması gerekir konusuna kısaca yukarıda değinmiş olduk. Siyasi eğitimden en somut haliyle anlaşılması gereken ise sürece devrimci tarzda müdahale edebilen insan yaratmaktır. Gerçek birdevrimci insanın en önemli özelliği günlük sorunların ötesine geçebilen, gelişmelerin, olayların peşinde değil, önünde ilerleyen insan olmasıdır.

Bilinmelidirki, bir devrimci eğer, işlerin ve görevlerin ayrıntılarından kendini soyutlayarak, sürecin genel gidişatım göremeyen, gündemdeki sorunu tespit ederek, onun üzerinde yoğunlaşmayan, tüm gücünü bu ana sorunun çözümüne seferber edemeyen bir devrimci gerçek bir siyasi düzey tutturamaz. Bu devrimci istediği kadar bilgili, becerikli olsun, eğer sürecin temel halkasını sıkıca kavrayamıyorsa, bu halkaya bağlı sorunların, çözümü için müdahalelerde bulunamıyorsa, siyasi niteliğin gelişmiş olmasından bahsedilemez.

İşte bu anlamda, siyasi eğitim esas olarak somut mücadele içerisinde verilebilecek bir olgudur. Sürecin somut ve temel görevi yeniden inşa olarak belirlenmiştir. Yeniden inşa somut mücadele içerisinde anlamım bulur. Bu görevin temel özneleri olan kadrolar, yöneticiler, bu görevin gerektirdiği özellikleri taşımaz, bu yeniden inşanın görevlerini insanlara kavratmaz, bu bilgilenmeyi sağlamaz, çalışma alanlarım, kurumları buna uygun düzenlemez, adeta kendiliğinden bir sürece bırakırlarsa ya da geçmiş olumsuzlukların ya da ayrıntılı küçük olayların peşinde koşturan olurlarsa, siyasi niteliği olan devrimciler olabilirler mi? Elbette ki değil. Siyasi eğitimin önemi ortadadır. Ve ana görev sürecin ana halkasını yakalamış insanların birlikteliği üzerinde kadrolaşmayı yaratmaktır.

Bilinmelidir ki, gündemimizi kavramış, önünde yer alarak, sürece alternatif katılımıyla deney kazanmış, yanlış yapmaktan korkmayan, cesaretle inisiyatif koyan, yalnız kendine söylenenleri yerine getiren değil, her yerde, her zaman gerekli tavrı koyabilen, kendine ve mücadeleye güvenen insanları eğitmek, yetiştirmek, siyasi eğitimin temel hedefi olmalıdır.

Biz geleceği kucaklayacak bir kadro kuşağından bahsediyoruz. Ve böyle bir kadro kuşağım yaratmak, siyasi eğitimden geçiyorsa, eğitim seferberliğimizin önemi kavranarak tüm alanlarda siyasi eğitimin kendisi oturtulmalıdır. Günü kurtarmak, insanların pratiğe yatkın yanlarından hemen istifade etmek, ya da soyut bilgiye sahip insanlardan yararlanmak bizim devrimci anlayışımız olmamalı. Aslolan devrimci bir kuşak yaratmaktır. Bilgi ve pratik diyalektiğin! kişiliğine yedirmiş, bir devrimcilik hedeflenmelidir.

Böylesi devrimciler yetiştirilmediği sürece elde bulunan nice yetenekli ve bilgili insan isterse herbiri bi rcevher olsun, örgütlenme ve mücadele pratiği açısından hiçbir işe yaramayacaktır. Unutulmamalıdır ki, biz devrimciler, salt profesyonel görevlerin yerine getirilmesine kilitlenmiş insanlar değiliz. Elbette ki asli görevimiz sürece devrimci tarzda müdahale eden aktif katılım içerisinde olan insanlar konumundayız. Siyasi eğitimin de hedeflediği budur. Ama diğer bir boyutu, her yönüyle insan olduğumuz gerçeğidir. Birdevrimci herşeyden önce geleceğin toplumunun öncüsüdür. Geleceğin yeni insaninin günümüzdeki temsilcisidir. O bir politikacı, devrimci olmaktan önce insandır. Sosyalizmin temelinde insan vardır, insan sevgisinin yüceliği yatmaktadır. İnsanınolmadığı hiçbirkavga yoktur. Her şey insanlığı köleleştirici zincirlerden kurtarmak, onu özgür ve mutlu yaşamım sağlamaktır. Dolayısıyla gerçek bir siyasi eğitim, herşeyden önce yüksek manevi değerleri kişiliğinde birleştirebilmiş mücadele insanlarım yaratabilmektir.

Mücadelenin düşünsel ve manevi değerlerim kişiliğinde birleştirememiş, en olumlu hale getirilmesi için çabalamayan, bir devrimcinin siyasi bir insan haline gelmesi imkansızdır. Zor ve karmaşık görevleri yerine getirmek yanında aynı idealleri paylaştığı arkadaşlanna karşı içten sevgiyle bağlı, bencillikten uzak, arkadaşlanna tepeden bakmayan, vefa dolu, ahlaklı bir insan olmanın tüm erdemlerini taşıyan insan yetiştiri!mesi siyasi eğitimin diğerbiryönü olmak zorundadır. Böylesi insanlaryetiştirmeyi hedeflemediğimiz ve yetiştiremediğimiz noktada devrimci mücadelenin anlamı yoktur. Sürecimizin zorluğunu bilerek, sağa-sola savrulmadan, bir düşünce sistematiği içerisinde, sürecin inşasına herdüzeyde katılmak siyasi eğitimi temel alarak başarabileceğimizbirolgudur.

Okuma, inceleme, araştırma yönümü-zün zayıf olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Bu zayıflığın etkisi kaçınılmaz olarak biz devrimcileri de kapsamaktadır. Ama bilinmelidir ki davamıza heryönüyle bağlı kalmak, ona güç vermek, ilerletmek siyasi bilinçten geçiyor. O yüzden okuma, inceleme ve araştı ama çalışması bir sorumluluk duygusu içerisinde, politik güçlenmemize hizmet eden, sorunlarımız karşısında çözüm gücü olmamızı sağlayan temelde eleştiri alınmalıdır. Sadece bir bilgi birikimi ya da entelektüel bir düzey elde etmek bizi devrimci kılmaz. Bizi devrimci kılacak olan, o bilgi birikimin! ve öğrenmeyi mücadelenin ihtiyaçlarım karşılayacak hale getirmek, sorunlarımızın çözüm gücüne ulaştıracak bir bilince vardırmaktır.
Eğitim seferberliğimizin anlamı ve önemi buradadır.



Devrimci Cözüm

Hauptseite